MOSKOVA
Vladimir Lenin önderliğindeki Bolşeviklerin, 7 Kasım 1917’de Çarlık Rusyasını sonlandırıp, Sovyetler Birliği’ni kurdukları ve dünyanın kaderini sonsuza kadar değiştirdikleri “Ekim Devrimi” bugün 100 yaşına girdi.
Modern tarihin en önemli olaylarından biri olarak görülen devrim, 1. Dünya Savaşı nedeniyle bitap düşen Rus halkının 23 Şubat 1917’de sokağa çıkmasıyla başlamıştı. Protestoların merkezi ise dönemin başkenti olan ve “St. Petersburg” isminin Almancayı andırması nedeniyle adı değiştirilen Petrograd’tı.
Ekmek bile bulmakta zorlanan halkın sokağa çıkmasıyla başlayan protestolar yalnızca birkaç gün içerisinde on binlerce insanın isyanına dönüşürken, hükümetin başındaki Çar 2. Nikolay, isyanı bastırmak amacıyla orduyu kullanmaya karar verdi. Ordunun sert müdahalesi nedeniyle 40 protestocunun hayatını kaybetmesi nedeniyle ordu içerisinde de huzursuzluklar ve emre itaatsizlikler başladı.
Ordunun da giderek protestocular yanında yer alması üzerine Çar 2. Nikolay, haftalar süren isyanın ardından, giderek kaosa sürüklenen bir imparatorluğu arkasında bırakarak 2 Mart 1917’de tahttan çekilmek zorunda kaldı. Bu karmaşayı devralan ise Aleksandr Kerenski’nin önderliğinde kurulan “geçici ve kırılgan” bir hükümetti.
“Proletaryanın Diktatörlüğü”
Şubat Devrimi olarak adlandırılan bu olayların ardından, kısa bir süre içerisinde dünyanın seyrini değiştirecek Ekim Devrimi’nin baş aktörleri sahneye çıkmaya başladı.
10 yılı aşkın bir süredir Batı Avrupa’da gönüllü sürgün olarak yaşayan Vladimir Lenin, 3 Nisan 1917’de Petrograd’a döndü. Ülkesine döner dönmez Bolşevik destekçilerini toplayan Lenin, Kerenski önderliğindeki geçici hükümeti tanımadıklarını duyurdu.
Gerek “Barış, Ekmek, Toprak” gibi halkın ihtiyaçlarına karşılık veren etkin sloganlarla, gerekse de toplumun 1. Dünya Savaşı’nın sonlandırılmasıyla ilgili çağrısına paralel söylemler sayesinde Bolşeviklerin halk desteği giderek artıyordu. Savaşın zaferle sonuçlanana kadar devam edeceğine yönelik kararlar ve halkın karnını doyurmaktan uzak zayıf reform hamleleri ise halkın hükümete tepkisini giderek arttırıyordu.
Böylelikle, geçici hükümetin, Bolşevikler tarafından devrildiği Ekim Devrimi’ne giden süreç de başlamış oldu.
6 Kasım’ı, 7 Kasım’a bağlayan gece, kısa bir süre içerisinde önemli bir askeri güç de elde eden Bolşevik kuvvetleri, devrimin bir diğer önemli figürlerinden Lev Troçki önderliğinde harekete geçti.
Bolşevikler kısa sürede Petrograd’taki hükümet binalarını ele geçirirken, Kerenski’nin direnişe yönelik hamleleri başarısız kaldı ve yönetim Bolşeviklere geçti.
“Proletaryanın Diktatörlüğü” olarak adlandırılan yeni Lenin hükümetinin, Bolşevik karşıtı güçlerle girilen kanlı çatışmalardan da zaferle ayrılmasından sonra, Sovyetler Birliği 1922’de kuruldu.
Devrime bugünün Rusları nasıl bakıyor!
Yaklaşık 70 yıllık ömrü boyunca Sovyetler Birliği, dünyanın çeşitli yerlerindeki ulusal özgürlük mücadelelerinin başlangıç noktası oldu. Milyonlarca can kaybına ve yaşanan ıstıraplara rağmen, Rus sanayii bu dönemde olağanüstü oranda gelişti, 2. Dünya Savaşı’nda Nazilere karşı da önemli bir zafer elde etti.
Devrimin Türkiye açısından da önemi oldukça büyük. Zira Rusya’da Bolşevik rejimi yerine Çarlık rejimi devam etmiş olsaydı Türkiye’nin büyük zorluklarla kazandığı Kurtuluş Savaşı'nın seyri değişebilirdi.
Barış yanlısı söylemlerine rağmen Lenin ise Ekim Devrimi’nden aylar sonra, Rus işçiler arasında disiplin eksikliğini vurgulayarak, Bolşevik yönetim şeklini belirgin biçimde daha otoriter bir hale dönüştürdü. 1918 yazından itibaren, gerek ekonomik kriz, gerekse de iç savaş ortamı nedeniyle Sovyetler Birliği giderek şiddet ve baskı uygulamalarının çarpıcı bir biçimde yoğunlaştığı bir devlet haline dönüştü.
Günümüzde yapılan anketlerde Rusların yaklaşık yarısının, Sovyet devletinin çöküşünden pişmanlık duyduğu ortaya koyuluyor.
Rusya Devlet Başkanı Vladimir Putin de, devrimle bağlantılı toplumsal bölünmelerin Rusya için ölümcül olduğunu ve şu anda ihtiyaç duyulan şeyin güçlü bir devlet olduğunu kaydediyor.
Kaynak: AA