İşte Rahim Er'in 'Darbenin Başbakanı kim olacaktı?' başlıklı o yazısı;
Darbe, muvaffak olsaydı kimin genelkurmay başkanı, kimlerin kuvvet komutanı, kimlerin sıkıyönetim komutanı, kimin THY genel müdürü olacağı şeklinde listeler uzayıp gitmekte. Bu listeler ilk ânda ele geçirildi, o günden beri konuşulmakta.
Buna karşılık bir husus gözden kaçıyor:
-Darbe kimi Başbakan yapacaktı? Cumhurbaşkanını öldürdükten sonra sn Binali Yıldırım'a "sen başımızın tacısın, Başbakanlığa devam et!" demiyeceklerdi herhâlde!
Diyaloglarla inanç saptırmalarıyla İslâmiyetin içini boşaltıp şeklen İslâm, esasta ise farklı bir din hâline getirmek, milliyetimizi yozlaştırıp milletimizi Üst Aklın emrine vermek için 40 yıldır bu toprakların evlatlarını küçük yaşta devşirerek onları devletine düşman kılan bu hareket, darbede başarılı olsaydı "Sarıklı İhtilalci Ali Suavi" tarifinden hareketle "Takkeli İhtilalci" denebilecek kişinin sözde Halife olarak buraya getirileceği malûmdur. "Kimi Cumhurbaşkanı yapacaklardı?" sorusunun cevabı ise şimdilik meçhuldür. Ancak belki de darbeden sonra Türkiye, genel valilik yapılacağından Cumhurbaşkanına ihtiyaç kalmayacaktı.
Buna karşılık "darbenin Başbakanı kim olacaktı?" sorusunun cevabı açıktır. Bugünden geriye doğru bakıldığında Pensilvanya-Washington-İncirlik-İstanbul-Ankara beşgeninde kotarılan bu darbe teşebbüsü, bugüne mahsus değildir. Eğitim, ticaret ve her devlet kurumuna sızma çalışması 40 yıldır devam etmektedir. Ancak dün siyaset sahnesinde yaşananlar bugün daha net şekilde okunmaktadır. AK Parti'yi bütünüyle ele geçiremeyince, Tayyip Erdoğan'ı eğip-bükemeyince muhalefete yönelip orayı şekillendirmek yoluyla alan kazanmak istedikleri anlaşılıyor. Deniz Baykal'la MHP yöneticilerine düzenlenen kaset darbesi budur.
Cumhurbaşkanı sn Erdoğan'ın son iki senedir, paralel terör örgütüyle var gücüyle mücadele etmesi üzerine önce AK Parti'den kopardıkları adamlarıyla partiler kurdular. Onlar kısa sürede sıfırlanıp kayboldu. Bu defa MHP'ye yöneldiler. Bu partiyi ele geçirip bugün bombaladıkları TBMM içinden Cumhurbaşkanı ve iktidarla savaşacaklardı. Şu darbe teşebbüsü ile MHP'nin altı aydır yaşadığı olağanüstü kongre sancısının eş zamanlı olması tesadüf olamaz.
Ancak; MHP'de onların hesabını bozan yerli bir isim vardı: Devlet Bahçeli! Devlet Bey'in, ihanetin ayağa kalktığı 15 Temmuz gecesi hemen Başbakan Binali Yıldırım'ı arayıp "Hükümetin ve devletin yanındayız!" demesi ve 19 Temmuz 2016 günkü grup konuşması, O'nun niyet ve milliyet anlayışını göstermeye yeter delildir. Bu Bahçeli'yi yok etmek o mel'un, o Haçlı uşağı darbecilerin projesi olduğu şimdi daha net görülmekte. Şayet saatler 15 Temmuz'dan 16 Temmuz'a doğru ilerler, jetleri gasbetmiş soysuz pilotlar, milletimizi ve milletimizin varlıklarını bombalarken MHP başına oturtulmuş bir kukla, kameralara karşı "darbe geç bile kaldı, bu iktidar, anladığı dille devrilmeyi yüz kere hak etti. Darbeyi gerçekleştiren askerlerimizi tebrik ediyorum!" şeklinde bir konuşma yapsaydı o zaman ya hain cunta, emeline nail olur veya iç harp çıkardı. Şimdi neden Devlet Bahçeli'nin itibarsızlaştırılmak istendiği, neden MHP'nin delege darbeleriyle, dâvâ tuzaklarıyla genel başkan seçimli bir kurultaya zorlandığı gâyet sarih şekilde okunabilmektedir. Sorunun cevabı bellidir: MHP, genel başkan seçimli bir kurultay yapma mecburiyetinde kalsa, Devlet Bahçeli de kaybetse kim genel başkan olacak idiyse darbenin Başbakanı da o olurdu. Geçmiş darbelerde de silahlı darbecilerle sivil darbeciler ortak çalışır ve darbeden sonra kararlaştırılmış isim, Başbakan olurdu. 27 Mayıs, 12 Mart, 12 Eylül, 28 Şubat'ta hep böyle olmuştu. "Takkeli İhtilaci"nin takiyye dolu bildirisini TRT ekranından hangi spikerin okuyacağına kadar bütün teferruatı hesap eden emperyalistler güdümlü bir cunta, kimin Başbakan yapılacağını da düşünmüştür.
dikGAZETE.com