Osmanlı'nın Kudüs’ten çekilmesinin ardından Ortadoğu’da kan ve gözyaşı hiç dinmedi. Savaşların hiç durmadığı Kudüs’te şimdi İsrail’in işgali altında bulunan Filistinliler, o gün İngilizleri Kudüs Fatihi olarak gören liderlerini suçluyor.
Mustafa Çavuş: "Osmanlı'nın bizi kurtaracağı günü bekliyoruz" Mustafa Çavuş, besmeleyle başladığı konuşmasında Müslümanların İsrail işgalinden kurtulacağı günü beklediğini belirterek, “Ben, Türk asıllıyım. Babam Mustafa Muhammed Zeybek, Filistin’deki İngiliz işgaline direnen Osmanlı askerinden biridir. Dedem Mustafa, İzmir’e bağlı Manisa sancağında ikamet ediyordu. Daha sonra Filistin’e geldi. Son Osmanlı askeri Filistin’den çıktıktan yüz sene sonra Osmanlı hilafetinin ihtişamının geri döneceği günü ve Müslümanların İsrail işgalinden kurtarmasını sabırsızlıkla bekliyoruz. BM’den ve uluslararası kuruluşlardan İsrail’in Filistin üstüne uyguladığı zulmü kaldırması için görevini yapmasını bekliyoruz” dedi.
"Osmanlıya yaptıklarından dolayı Filistinliler ve Araplar hala ağır bedel ödemeye devam ediyor" O günkü Filistinlilerin torunlarından olan Tahir ve Belgeler Merkezi Başkanı Dr. Halit Yunus el-Halid o günleri şöyle anlatıyor: “Son Osmanlı askerinin Filistin’i terk etmesinden 100 yıl sonra, onun hatırası için şüphesiz Filistinlilerin bir şey söylemesi lazım. Benim bir Filistinli olarak söyleyeceğim sözleri Filistinlilerin de söyleyeceğini düşünüyorum. Filistinliler, halk ve liderler olarak İngilizlere inanarak çok vahim bir hata yaptı. Osmanlıyla ittifak yaparak işgalci İngilizlere karşı direnme yerine, maalesef Osmanlıya karşı İngilizlerle iş birliği yapıp bu mukaddes topraklardan Osmanlı'yı çıkartmaya katkıda bulundular. Münafık liderlerine inanarak, işgalcilere karşı direnmek yerine İngilizleri Kudüs’ün fatihi olarak görüp, onları güllerle karşıladı. Aynı İngilizler Balfour vaadiyle İsrail’e devlet sözü verdi ve bu mukaddes topraklara Yahudileri yerleştirdi, onlara devlet kurdu. Osmanlıya yaptıklarından dolayı Filistinliler ve Araplar hala ağır bedel ödemeye devam ediyor. Meseleleri hala çözülemedi. Hala ecnebilerin vaatlerine kanıyor ve hala meselelerini onların çözeceğini inanıyorlar. Bu ümmet, Filistinliler ve Araplar dinlerine dönmedikçe bu mesele hallolmaz. Bu toprakların kurtarılması, hürriyetine kavuşması için bütün İslam ülkelerinin İslam üzerinde birleşmesiz lazımdır” ifadelerini kullandı.
"Türklerin bizim tarihimizde büyük yeri vardır" Filistin'in işgalden kurtulup bağımsızlığını kazanmada Türklerin büyük rolü olduğunu söyleyen Yunus el-Halit, açıklamasını şu şekilde sürdürdü:
“Bizim kanaatimize göre Osmanlı milletinin, bu ülkenin işgalden kurtulup hürriyetine kavuşmasında çok büyük bir rolü oldu. Nurettin Mahmut İbni Zengi Türk’tür. Mescidi Aksa’nın işgalden kurtulmasında büyük rol oldu. Milletin dinini öğrenmesine büyük katkı sağladı. Onlar bu halkı Şam şehirlerinde her bakımdan kalkındırıp bir millet olmasını sağladı. Onlar Haçlılara karşı savaşarak zafer kazandı. Selahaddin Eyyubi de Nurettin Mahmut Zengi komutanlardı. Onların asılları Türk’tür. Onlar Haçlılara karşı savaştılar ve kazandılar. Mescid-i Aksa’yı hürriyetine kavuşturdular. Türklerin bizim tarihimizde büyük yeri vardır. Ümmet üzerinde büyük etkisi oldu. Filistin’in ve ümmetin kurtuluşunu Türklerin kurtarmasını umuyorum ve bekliyoruz.”
"Osmanlı İmparatorluğunun gemileri denizler ve okyanuslarda dolaşırken sükunet ve barış hakimdi" Filistin İslam Üniversitesi Tarih ve Arkeoloji Bölümü Öğretim Görevlisi Dr. Ghassan Mahmut Saşa ise “Osmanlı İmparatorluğu'nun Filistin’den ayrılmasının yüzüncü yılında, Osmanlı İmparatorluğu'nun tarihte bilinen en büyük ve en güçlü imparatorluk olduğunu söylememiz gerekir. Tarihi kaynaklar Osmanlı İmparatorluğu'nun 20 milyon metrekareye hükmeden en büyük imparatorluk olduğunu söyler. Osmanlı imparatorluğunun gemileri denizler ve okyanuslarda dolaşırken sükunet ve barış hakimdi. İtalya ve Doğu Avrupa Osmanlıyı öfkelendirmekten korkardı. ABD, George Washington döneminde Osmanlıya vergi öderdi. Viyana ve Avusturya’da Osmanlıya vergi öderdi. Tarihi kaynaklar, Osmanlı yönetiminin sürdüğü 4 yüzyıl içinde Filistin’e Yahudi ayağı değmediğini yazar. Yine tarihi kaynaklar şehrin girişindeki büyük kapının üzerinde Yahudilerin şehre girişinin yasak olduğu bir Osmanlı fermanının asılı olduğunu yazıyor. Tonlarca altın verseler de bu toprakların Yahudilere satılmayacağı kaydediliyor. Kudüs’ün Filistin toprağı olduğu kaydediliyor. Osmanlı fermanında Kudüs’e Yahudilerin girişinin yasak olduğu şehre girmek isteyen Yahudilerin en fazla dört aylık ikamet izni veren kırmızı bir kart alması gerektiği yazılı olduğu belirtiliyor. İkamet süresi 4 ayı geçmesi durumunda kutsal Kudüs şehrinin korunması için bu kişiler şehirden dışarı çıkartılıyordu. Osmanlı tarihini okuduğumuzda, Osman bin Ertuğrul, Sultan I. ve II. Beyazıt ve Fatih Sultan Mehmet’in hayatını okuduğumuzda ihtişam, şeref ve haysiyet görüyoruz. Osmanlı sultanlarının hayatlarını çocuklarımıza öğretiyoruz. Osmanlı'nın Avrupa’yı nasıl titrettiğini ve 50 ülkeyi yönettiğini çocuklarımıza öğretiyoruz. Osmanlı hilafetinin ihtişamının geri döneceği günü ve Müslümanların İsrail işgalinden kurtarmasını sabırsızlıkla bekliyoruz.” ifadelerini kullandı.
Osmanlı, 28 Aralık 1516’da Sinan Paşa önderliğinde Yavuz Sultan Selim’in Mısır Seferinde Kudüs’e girişinin ardından 400 yıl hükmetti. İngilizlerin 24 Ekim 1917’de Kudüs'e saldırmalarının ardından şehir 9 Kasım 1917'de düştü. Kudüs'ün Osmanlı'nın hakimiyetinden çıkma süreci ise şöyle:
Kanal Harekatı 1915 ve 1916 yılında Mısır’da Osmanlı hakimiyetini yeniden sağlamak ve Süveyş Kanalı'nı ele geçirerek İngiltere’nin Hindistan yolunu kesmek amacıyla girişilen iki kanal harekatı başarısızlıkla sonuçlanınca savaşın ağırlık noktası Filistin ve Suriye’ye kaydırıldı. Bunun üzerine Mekke Şerifi Emir Hüseyin ile anlaşan ve onlara Suriye-Irak ve Hicazı içine alan müstakil bir Arap Devleti kurma vaadinde bulunan İngilizler, Siyonistlere Filistin'de bir devlet kurmaları sözünü vermişti. Böylece İsrail’in kurulması için zemin hazırlanarak, Filistin meselesi olarak bilinen olayların zemini hazırlanmıştı.
Gazze Savaşları Şerif Hüseyin ayaklanmanın bastırılması için 4. Ordu'dan bir kısım birlikler Hicaz’a gönderildi. Ordunun geri kalan kısmı ise Gazze, Batı Şeria ve Birüssebi hattında savunmaya çekildi. 1917 baharında İngilizler Gazze’ye saldırdı. 1. ve 2. Gazze Savaşları yapıldı. İngilizler, Türklerin kahramanca savunması karşısında çekilmek zorunda kaldılar. Takviyelerini arttırmaya başlayan İngilizlerin Filistin cephesinde toplanmaları üzerine Cemal Paşa’nın uyarısıyla yıldırım ordularının Irak cephesinde kullanılmasından vazgeçilerek, Filistin ve Suriye cephesinde kullanılması kararlaştırıldı.
Kudüs’ün düşüşü Savaş hazırlıklarını tamamlayan İngilizler 24 Ekim 1917’de 138 bin askerle taarruza başladılar. Birusseba ve Gazze Savaşını kazandılar. 9 Kasım 1917’de Kudüs düştü. Türk ordusu Kudüs’ten savaşarak çekildi. Bu çekiliş sırasında tarihin kaydettiği birçok kahramanlık öyküsü yaşandı. Bu öykülerden biri Kanal Harekatı sırasında yaşandı.
"Bizi düşmana çiğnetmeyin" Cepheye koşan Osmanlı askerlerinin yollarına Filistinli kadınlar çıkarak onlara yiyecek verdi. Bir askerin günlüğündeki yazılarda şunlar yazılıdır: “Müfreze tam bir sürat ve mükemmeliyetle toplanıp yola düzülmüştü. Filistin’in kahraman anaları Zedud köyünden geçen yolun iki tarafına dizilmiş, ellerinde bakır bakraçlarla askerlerimize su, süt ve yoğurt ikram ediyorlardı. Bu fakir Arap köyünün asil evlatları, ana vatan uğruna kurban giden Türk çocuklarına yaprakları üzerinde taze koparılmış portakallar ikram ettiler. Ve müfreze köyden ayrılırken ateşin bir muhafaza içinde saklanmış inciler gibi gözüken beyaz dişlere ve derinliklerinde zeka kaynayan güzel koyu siyah gözlere sahip cevval Arap kadınları eski bir geleneğe uyarak arkamızdan bağırıyorlardı; 'Geriye dönmeyin, bizi düşmana çiğnetmeyin'. Ve sonu gelmeyen zılgıtlar.”
Osmanlı askeri Onbaşı Hasan Usta'nın 55 yıllık Kudüs nöbeti Gazze'de yüksek lisans yapan Rukiye Hüseyin Osmanlı, Tarihçi İlhan Bardakçı'nın 21 Mayıs 1972 Cuma günü karşılaştığı Onbaşı Hasan Usta'nın hikayesini hatırlattı. Tarihçi İlhan Bardakçı'nın kaleminden hikaye şöyle: "Ben, o gün buraya bırakılmış 20. Kolordu 36. Tabur 8. Bölük 11. Ağır Makineli Tüfek Takım Komutanı Onbaşı Hasan’ım... Yarabbi. Baktım, bir minare şerefesi gibi gergin omuzları üzerindeki başı, öpülesi sancak gibiydi... Ellerine bir kere daha uzandım. Gürler gibi mırıldandı; 'Sana, bir emanetim var oğul. Nice yıldır saklarım. Emaneti yerine teslim eden mi?' Elbette, dedim, buyur hele... Konuştu; 'Memlekete avdetinde yolun Tokat Sancağı’na düşerse... Git, burayı bana emanet eden kumandanım Kolağası (Ön yüzbaşı) Musa Efendi’yi bul. Ellerinden benim için bus et (öp). Ona de ki' Sonra, kumandanı olduğu takımın makinelisi gibi gürledi; 'O’na de ki gönül komasın. Ona de ki 11. Makineli Takım Komutanı Iğdırlı Onbaşı Hasan, o günden bu yana, bıraktığın yerde nöbetinin başındadır. Tekmilim tamamdır kumandanım dedi dersin.' Öleyazdım. Sonra yine dikeldi. Taş kesildi. Bir kez daha baktım. Kapalı gözleri ardından, dört bin yıllık Peygamber Ocağı ordumuzun serhat nöbetçisi gibiydi. Ufukları gözlüyordu. Nöbetinin başında idi. Tam 55 yıl kendisini unutuşumuzdaki nadanlığımıza rağmen devletine küsmemişti."
Muhammed Rabah
dikGAZETE.com