ERBİL - Mustafa Debbağ
Geçen senenin kasım ayında, bir yardım misyonuna dahil olarak Musul'un doğu yakasını ziyaret etme imkanım oldu. Oradayken, herhangi bir hayat emaresi göstermeyen ve her yanında devam eden savaşın izlerini taşıyan bir şehre tanık oldum. Karşılaştığım çok az sayıdaki siville konuşmalarımda bana söylenen, ümitsiz durumdaki şehirde su ve yiyecek bir şeyin olmadığı ve şehrin dışındaki kamplarda daha iyi şartlarda olduklarıydı.
Üç ay sonra kendimi tekrar Irak'ta buldum. Şehrin doğu yakasındaki durum iyileşmiş vaziyette. İnsanlar kaçarak sığınmış oldukları kamplardan ayrılıp yavaş yavaş geri dönüyorlar. Bir zamanlar bomboş olan sokaklar tekrar capcanlı bir görünümde. Halk yeni kavuştuğu özgürlüğe yavaş yavaş alışırken yollarda da araç kalabalığı göze çarpıyor. Marketler ve dükkanlar yeniden açılıyor. Şehre girişimizde, kontrol noktalarında takılmış giriş izni bekleyen, çeşitli ürünlerle dolu kamyonlar dikkatimi çekti.
Altyapı hizmetleri tamamen aksamış durumda
Ancak özel sektör böylesi bir iyileşme yaşarken, aynısını hükümet tarafından yürütülen altyapı hizmetleri için söylemek mümkün değil. Şehir genelinde çok ciddi derecede su eksikliği var. Doğu yakasında UNICEF ile işbirliği içinde faaliyet gösteren altı uluslararası sivil toplum örgütü bulunuyor. Bunlar en büyük ihtiyaç içinde olanlara kamyonlarla su sevkiyatı yapıyorlar. Buna rağmen hâlâ ciddi eksiklikler var. Mevcut su kaynakları maksimum kapasitede kullanılıyor ve şu anda şehrin doğu yakasında yaşayan 600 bin civarındaki sivilin ihtiyaçlarını karşılamak için mücadele veriliyor. Geçen hafta, yaklaşık 70 bin kişiye doğrudan hizmet veren ve 12 mahalleye kamyonlarla su tedarik eden tek su arıtma tesisi de DAEŞ’in roket saldırısıyla kullanılamaz hale geldi. İnsanlar içme suyu bulabilmek için bahçelerinde sığ kuyular kazmak zorunda bırakılıyor. Bir Musul sakinine göre su, bizatihi "altın gibi" kıymete binmiş durumda; giderek artan sayıda kişi, yeterli miktarda su bulabilme mücadelesine dahil oluyor.
İşsizlik büyük problem
Bunların yanında farklı sorunlar da doğu Musul sakinlerinin başını ağrıtıyor. DAEŞ üyelerinin tecessüs dolu bakışlarından ve nüfuzundan kurtulmanın ve normal hayatlarına dönmüş olmanın mutluluğunu yaşıyor olsalar da, önlerinde âdeta dimdik bir yokuş yükseliyor. İşsizlik yüksek bir seviyede. Ayrıca ciddi derecede alım gücü ve nakit sıkıntısı var. Bu iki meseleyi körükleyenlerse yine bizzat işsizlik ve fırsat eksikliği. Belli uluslararası STK'lar, Birleşmiş Milletler Kalkınma Programı'yla (UNDP) işbirliği içinde, en büyük ihtiyaç içinde olanlara destek sağlayabilmek için işyerlerine nakit desteği programlarına başlamak üzereler.
DAEŞ’in kaçış yolu kesildi
Doğu yakasında bütün bunlar olurken, batı yakasını da ele geçirme operasyonu 19 Şubat'ta başlatıldı. Tahminen 750 bin kişi Musul'un batı tarafındaki dar ve yoğun nüfuslu sokaklarda yaşıyor. Bugüne kadar Terörle Mücadele Birimi (CTU), etrafını çevreleyen köylerle birlikte Musul havaalanını geri aldı. Dahası CTU güçleri ilerleme sağlayarak El-Gazlani askeri üssünü, El-Mamun ve Vadi Hacer mahallelerini temizledi; ayrıca Musul'un dördüncü ve beşinci köprülerini de ele geçirdiler. Bu arada Irak Ordusu'nun 9. Tümeni, Musul'un kuzeyindeki Baduş bölgesini temizleyip kontrol altına alarak, DAEŞ’in son kaçış güzergâhını da resmen kesmiş oldu.
Haşdi Şabi zulmü sürüyor
Öte taraftan büyük ölçüde Şii milislerden oluşan 'Halk Seferberlik Güçleri'ne veya Haşdi Şabi'ye Musul'un ya da etrafındaki herhangi bir bölgenin geri alınmasında hiçbir resmi rol oynamayacağı bildirildi. Bunların hepsi teoride çok güzel, fakat şehrin dış mahallelerinden arabayla şöyle bir geçmek dahi, Haşdi Şabi'nin bu mücadeleye gayet dahil olduğunu görmeye yeter: Bölgede hak iddia ediyormuşçasına her yerde bayrakları dalgalanıyor. Hiçbir şekilde kimliklerini gizleme ihtiyacı duymayan Haşdi Şabi üyelerinin kontrol noktalarına rastlamak olmadık bir şey değil. Bazı Haşdi Şabi milislerinin yaptığı hırsızlıkların ve yağmaların haberleri de geliyor. Fukara sivillere giden su kamyonlarını kendi üslerine ve toplanma noktalarına yönlendirecek kadar da ileri gitmiş bulunuyorlar.
DAEŞ batı Musul harekatına daha iyi hazırlandı
Birçok uzmanın hesaplarına göre Musul'un batı tarafını yeniden ele geçirme savaşı, doğuda olduğundan çok daha zorlu bir görev olacak. Batı yakasında konumunu tahkim edip tuzaklar kurmak, el yapımı patlayıcılar gömmek ve araç bombası hazırlamak için DAEŞ'in daha çok zamanı oldu. Son birkaç gün içinde belli mahallelerin sakinlerine, Irak güçlerinin ilerlemesine engel olmak üzere araçlarını yollara park etmeleri talimatını verdiler. Bu arada hareket kabiliyetlerini ilerleterek sokaktaki tüketicinin de edinebileceği İHA'ları bomba taşıyacak ve ilerlemekte olan güçlerin ve şehrin doğu yakasının üstüne bırakabilecek şekilde dönüştürdüler.
Ortada olan diğer bir husus ise Irak güçlerinin ve onların koalisyon müttefiklerinin, öncekilere kıyasla çok daha ağır müdahalelerde bulunuyor olması. Şehrin doğu yakasının ele geçirilmesinde kullanılana kıyasla çok daha ağır toplar kullanılıyor. Bu durum, batı yakasında daha büyük bir sivil nüfus bulunduğu gerçeğiyle birleşince, çok sayıda sivil zayiatı anlamına geldi.
Kaçan siviller ölümle yüz yüze
Operasyonun başlangıcından itibaren yaklaşık 50 bin sivil batı Musul ve çevre köylerden kaçtı. Bu rakamın, mücadele kızıştıkça ve nüfusun daha yoğun olduğu şehir merkezine doğru gidildikçe yaklaşık 250 bine yükseleceği tahmin ediliyor. Ancak kaçmak kolay değil; DAEŞ, sivil halkı evlerinden zorla çıkartarak, canlı kalkan olarak kullanmak üzere diğer mahallelere taşıyor. Kaçtığı fark edilen herkes DAEŞ topçusunun veya keskin nişancılarının hedefi oluyor. Bütün bunlar ise bu fakir sivillerin kendilerini içinde buldukları insani felaketi daha da kötüleştiriyor; gelen haberlere göre şeker, patates ve pirinç gibi temel gıda maddelerinin fiyatı iki katına çıkmış durumda.
Operasyona biçilen tarih gerçekçi değil
Musul'u tamamen geri alma mücadelesi uzun ve zorlu olacak. Trump yönetiminin, Korgeneral Townsend'e ve Iraklı yetkililere, Musul operasyonunun paskalyaya kadar bitmesinin beklendiğini bildirdiği söyleniyor. Askeri kaynakların da kabul ettiği üzere, bu neredeyse imkansız; mücadele büyük ihtimalle Haziran ortalarına kadar sürecek.
DAEŞ'i savaş meydanında yenmek, problemin sadece yarısı. Iraklı yetkililer ve koalisyon ortakları, şehirde sonradan bir ayaklanma başlatabilecek ve daimi bir tehdit teşkil edecek uyuyan hücreler kalmadığından emin olmalı. Musul'un sakinlerini yetkilendirilmesi ve eski Başbakan Nuri Maliki'nin mezhepçi politikalarına dönülmemesi için büyük çaba ortaya koymalılar. Maliki'nin bariz şekilde mezhepçi olan gündemi ve Sünni toplumu marjinalleştirmesi, radikalleşmeyi iyice körüklemiş ve DAEŞ'in yükselişinde rol oynamıştı. Bu hedeflere varmak için, şehrin güvenliğini ve idaresini yine şehrin sakinlerine bırakmalılar. Bir şehri, oralı olup da onu en iyi bilenlerden daha iyi kim idare edip koruyabilir ki?
Uluslararası toplum Bağdat’a omuz vermeli
Bağdat hükümeti, silahlı kuvvetlerin ve Haşdi Şabi'nin kontrol altında tutulduğundan emin olmalı ve Tikrit, Ramadi ve Felluce'nin ‘özgürleştirilmesinde’ görülen yağmaların, savaş meydanı infazlarının ve mezhepçiliğin tekerrür etmeyeceği şekilde tedbir almalıdır. Ayrıca DAEŞ'in karanlık ideolojisine kanmış olanların yeniden bir eğitimden geçirilmesi için de bir seferberlik düzenlenmeli. Bunun sorumluluğu büyük ölçüde Bağdat'taki iktidar sahiplerinin omzunda olsa da, uluslararası toplum tarafından da paylaşılmalıdır. Zira evvela ABD öncülüğünde gerçekleşen işgal ve ardından uluslararası toplumun ihmali olmasaydı, hem Irak hem de Iraklılar şu anda içinde bulundukları durumda olmayacaklardı.
Mütercim: Ömer Çolakoğlu
[Irak-İngiliz vatandaşı bağımsız yazar Mustafa Debbağ’ın özel ilgi alanı Irak olmakla birlikte, özellikle insan hakları bağlamında Ortadoğu’nun bütünüyle ilgilenmektedir]
dikGAZETE.com