ANKARA
Erzurum'un Şenkaya ilçesinde 1966'da dünyaya gelen Aşık Beyzade Aslan, 7 yaşında bu geleneğin temsilcisi olmaya karar vermesinden bu yana yazdığı türküleri bağlamasıyla seslendiriyor.
Türkiye'nin birçok şehrinde, ilçesinde ve köyünde düzenlenen etkinliklere katılan Aslan, aşıklık geleneğini ve bu gelenekte usta-çırak ilişkisinin önemini anlattı.
Aslan, okulu olmayan tek meslek grubu olan aşıklığın, usta-çırak ilişkisiyle sürdürüldüğünü, kendisinin de Aşık Sümmani ve Aşık Reyhani gibi önde gelen aşıkların eserlerini dinleyerek büyüdüğünü söyledi.
Yıllardır bu geleneği zor şartlara rağmen aşkla devam ettirdiğini, insanın içinde olmadan aşıklığın yapılamayacağını dile getiren Aslan, şöyle devam etti:
"Anadolu'da eskiden köy odalarında düğünlerde çalıp söylerdik. Öyle hikaye anlatılırdı ki haftalarca sürerdi.
Şimdi o hikayecilik dalına artık hasret kaldık. Köy odalarını yeni yeni dijital ortama taşıdık. Memleketimizde göç olunca, büyükşehirlere insanlarımız taşınınca, aşıklar da herhalde memlekette kalamazdı.
Günümüz şartları gereği biz de bunu büyük şehirlere taşıyınca, aşıklık geleneğini devam ettirmek için üniversitelere, belediyelerin festivallerine, vakıfların ve derneklerin programlarında kendimize yer bulduk.
Aşıklık geleneği her ne kadar da böyle hak ettiği yerde değilse de kötü durumda da değil. Bu gelenek yüzyıllardan beri sürüp gelen bir gelenek."
Aşıklar Murat Çobanoğlu, Mevlüt İhsani ile sahne almanın kendisine nasip olduğunu ifade eden Aslan, "Aşıklık geleneğinin içine girdiğin zaman, türkülere gönül verdiğin zaman içindeki aşk, seni türkülerle gönül tarlalarına götürüyor." dedi.
Aşıklık okulunda çırak yetiştirecek
Aşık Beyzade Aslan, Milli Eğitim Bakanlığı Etimesgut Halk Eğitim Merkezi desteği ile aşıklık geleneğini sürdürmek için çırak yetiştireceğini belirterek, "Eskiden yetiştirilen çırağa 'mahlas' adı verilen diploma verilirdi.
Devletimiz bu geleneğe sahip çıktı. Aşıklar olarak artık çıraklarımızı yetiştireceğiz. İlk adımı Başkentte attık, bunun devamı da gelir.
Aşıklar, bozuk düzen bağlama çalar, bunu da öğreteceğiz. Çırağım Yunus Emre Acun, bizim türkülerimizi bizden daha güzel dile getiriyor." diye konuştu.
Çok büyük aşıkların çocuklarının bu geleneği devam ettiremediğini, bunun içten gelmeden yapılamayacağını ifade eden Aslan, "Çocukluğumdan beri Aşık Reyhani ile Aşık Nihani'nin atışmaları ile büyüdüm.
Herkesin gönlünde onlarla sahneye çıkmak varken, Reyhani benimle çıktı sahneye gençliğimde. Beyin felci geçirmişti ve sahneye çıkmasına yardım ettim." dedi.
Aşıkların memleketine hiç küsmediğini, türkülerinde haykırışlarını ve sitemlerini dile getirdiklerini ifade eden Aslan, şunları söyledi:
"Hak ettiğimiz yerde değiliz. Yıllar önce UNESCO aşıklığın 'Somut Olmayan Kültür Miras' unsuru olmasına karar verdi ve aşıklığın koruma altına alınmasını istedi.
Bundan 17 yıl önce tahmini. Kültür Bakanlığı da sınav açtı. Çünkü dünyada bunu örneği yok. Ben o zaman, 'Bakan Benden Ne Beklersin' bir şiir yazdım dönemin Bakanı Erkan Mumcu'ya. Çünkü bir aşıklar dertliyiz.
Halkımızın dertleri de bizim omuzlarımızda. UNESCO keşfedeceğine bizi kendi insanlarımız keşfetse daha iyi olur. Türküler, hayatımızın her noktasında var olmuş, var olmaya devam ediyor.
Türküsüz bir hayat düşünemiyorum. Kendimi bu işin merkezinde bulduğum için şanslı hissediyorum. Genç nesil türkülerimizi geleceğe duyuracak."
"Gençlerin çabaları ile aşıklık daha iyi yerlere gelecek"
Aşık Beyzade Aslan'ın izinde kendini yetiştiren Yunus Emre Acun ise nice aşıkların Anadolu insanın yaşanmışlıklarının kalbi olduğunu, kendisi gibi gençlerin de bunu devam ettireceğini söyleyerek, "Halk ozanlarımızın eserlerini biraz daha geniş kitlelerin dinleyebileceği şekilde modernleştirerek, elimizden geldiği kadar duyurmaya çalışıyoruz.
Umuyorum ki, biz gençlerin çabaları ile aşıklık daha iyi yerlere gelecek. Ben ustam Beyzade Aslan'a beni yetiştirdiği için teşekkür ediyorum." değerlendirmesinde bulundu.
Kaynak: AA . dikGAZETE.com