Göbeklitepe Bilimsel Danışma Kurulu Üyesi Prof. Dr. Mehmet Özdoğan, dünyanın 10 gizemli yapıtlarından biri olduğu söylenen Stonehenge'i inşa edenlerin Anadolu'dan gelen çiftçiler olmasının şaşırtıcı olmadığını belirterek, "Bu, arkeolojik olarak bildiğimiz bir bilgiydi, DNA ile kanıtlanmış oldu." dedi.
İngiltere'nin başkenti Londra'nın 142 kilometre güneybatısında dairesel alana yerleştirilmiş 100'den fazla taşın dizilimi ile yapılmış, dünyanın en çok tanınan arkeolojik eserlerinden Stonehenge, neolitik DNA araştırma sonuçlarının yayınlanmasıyla arkeoloji dünyasının gündemine oturdu.
Dünya medyasında da geniş yankı bulan bu araştırma, Unesco Dünya Kültür Mirası listesindeki bu tarihi yapıyı inşa edenlerin, Anadolu'dan geldiklerini bilimsel olarak da kanıtlamış oldu.
"Tarım, Anadolu'dan Avrupa'ya geçti"Bu bilimsel çalışmanın önemini AA muhabirine değerlendiren Türkiye'nin dünya çapında bilinen arkeologlarından Prof. Dr. Özdoğan, neolotik dönemde tarımın Anadolu'dan Avrupa'ya geçtiğinin zaten bilinen bir şey olduğunu hatta küreselleşen modelin temelinin Anadolu'dan geldiğini aktardı.
Anadolu'daki nüfus yoğunlunun Avrupa'yı dolduracak kadar olmadığını, topluluklarla karışmanın söz konusu olduğunu ifade eden Prof. Dr. Özdoğan, "Anadolu'dan göç, kimi yere doğrudan, kimi yere karışarak gerçekleşiyor. O nedenle Stonehenge'i inşa edenlerin Anadolu'dan gelen çiftçiler olması şaşırtıcı değil. Bu, arkeolojik olarak bildiğimiz bir bilgiydi, DNA ile kanıtlanmış oldu. Tarımın ve tarım topluluklarının kökünün Güneydoğu Anadolu, Kuzey Suriye bölgesi olduğu zaten bilinen bir şey. O bölgeden MÖ 7000'lerden itibaren Avrupa dışında birçok bölgeye göç dalgası var." diye konuştu.
Geçmiş toplumların DNA'larının ayrıştırılması ve çözümlenmesinin oldukça problemli bir alan olduğunu, yeni yeni geliştiğini anlatan Prof. Dr. Özdoğan, bu çalışmaların günümüzde güvenilir bir hale gelmeye başladığını kaydetti.
"DNA araştırmaları çok ilginç sonuçlar vermeye başladı"Prof. Dr. Özdoğan, DNA araştırmalarının çok ilginç sonuçlar vermeye başladığını dile getirerek, "Bir toplumun nasıl ve hangi bölgeden göç ettiği, DNA'nın yanı sıra izotop araştırmalarıyla da anlaşılabiliyor. Göçün eskiden tek düze olmadığını çok renkli bir dünyayı görmeye başladık. Bu da çok heyecan verici." dedi.
Batı Avrupa'da anıtsal taşlar denilen kült yapıların bulunduğunu, Trakya'da Kapaklıkaya denilen dolmenlerin de bu kültüre ait olduğunu anlatan Özdoğan, sözlerine şöyle devam etti:
"Bu yapılar, o dönemde inançla ilgili törenlerin yapıldığı yerler. Bunların bir kısmı mezar alanları. Bu yapıların büyük ebatlarda olanları, dönemin önde gelenlerinin mezarları olabiliyor. Hem tören yerleri hem kutsama hem de inanç sistemlerinin yansımaları bunlar. Özellikle Batı Avrupa'da çok yaygın bu yapılar. Stonehenge, bu yapıların şu ana kadar en iyi korunmuş olanıdır. Nasıl bizde Göbeklitepe öne çıktı, Stonehenge de Batı Avrupa'nın kendine özgü kültürünün öne çıkan bir örneği."
"Göbeklitepe ile Stonehenge, inanç sisteminin yansımaları"Göbeklitepe ile Stonehenge'in kavram olarak birbirine benzediğini belirten Prof. Dr. Özdoğan, "Göbeklitepe yere gömük bir yapıdır. Göbeklitepe'nin kullanım şekli çok farklıdır. Bir ruhban grubu yapının içinde oturup töreni izleyebildiği, seslerin dışarı gittiği bir ortamı düşünmek lazım. Stonehenge ise toprak üstü bir yapıdır. Amaç bakımından ikisi de inanç sisteminin yansımalarıdır. Yönetici tabakanın organizasyonu olduğu da doğru." dedi.
Stonehenge'i inşa edenlerin Anadolu'nun hangi bölgesinden Avrupa'ya göç ettiğine ilişkin değerlendirmede bulunan Prof. Dr. Özdoğan, şunları kaydetti:
"Son veriler çok farklı göç dalgaları olduğunu gösteriyor. Bunlardan biri Ege üzerinden Bulgaristan'a gidip orada Orta Avrupa'ya giden göç var. Bir başka göç dalgası ise Trakya üzerinden geliyor ve Tuna Havzası'ndan Avrupa'ya giriyor. Başka bir göç dalgası Akdeniz kıyılarını izleyerek, Adriyatik'ten Avrupa'ya geçiyor. Dördüncü bir göç de Akdeniz üzerinden Fransa'ya yapılan göçtür. Çok farklı yönlerden insanlar, farklı temaslarla yayılıyorlar.
İngiltere'ye giden göç, büyük ihtimalla Tuna Havzası'nı izleyen göç ama bunu kesin olarak söylemek için daha çok veriye ihtiyaç var. Bir başka ihtimal, Akdeniz kıyılarını izleyerek İngiltere'ye giden göç de olabilir çünkü İngiltere ile Anadolu arasında büyük bir mesafe var."
"Anadolu'nun mimarisi değil, Batı Avrupa mimarisidir"Stonehenge'in, Anadolu'dan Avrupa'ya giden topluluğun orada geliştirdiği inanca dayalı bir mimari sistemi olduğunu belirten Özdoğan, "Orada geliştikten sonra Doğu'ya doğru yayılması var. Bizde de dormenler olarak bilinmekte. Bu dormenler, Trakya'ya ufalarak geliyor. Dolayısıyla Stonehenge, Anadolu mimarisi değil, Batı Avrupa mimarisidir. Malta, Akdeniz, Fransa ve İskandinavya'da çok yaygındır. Stonehenge'in inşa edildiği tarihte Anadolu'da gelişen çok daha farklı kültürler var." diye konuştu.
Prof. Dr. Mehmet Özdoğan, Türkiye'deki arkeolojik kazılarda da DNA çalışmalarının kullanılmaya başlandığını dile getirerek, "Ancak Türkiye'de laboratuvar sorunları var. Modern DNA'yı tanımlamak kolay ama eski DNA'nın ayıklanması, ayrıştırılması hiç kolay değil. DNA zaman içinde hücrelerde parçalanmaya başlıyor. Her mezarda, her iskelette DNA'yı aradığınız zaman bulamıyorsunuz. Parçalanan DNA'nın onarılarak okunabilir hale gelmesi de başka ciddi bir sorun. Şu anda ODTÜ'de bir DNA laboratuvarı başarılı işler yapmaya başladı." bilgisini verdi.
Stonehenge'deki DNA'lar, Anadolu'daki kazılardan elde edilen iskeletlerin DNA'sı ile karşılaştırılarak bu bilginin elde edildiğini anlatan Prof. Dr. Özdoğan, "Dünyada DNA üzerine çalışan 50-60 laboratuvar var. Her laboratuvar farklı bilim gruplarıyla iş birliği yapıyor ve bunlar yayımlanıyor. DNA'yı okumayı bilen, bu yayından bu bilgiye ulaşabiliyor." ifadelerini kullandı.
Kaynak: AA
dikGAZETE.com