İstanbul
Program, yeni tip koronavirüs tedbirleri kapsamında Google Meet üzerinden gerçekleştirildi.
Yıldırım, yaklaşık 1 buçuk saatlik programda, çok erken yaşlarda yazmaya merak duyduğunu, ilk yazısını ise 2000 yılında Dergah Dergisi'nde yayınladığını söyledi.
Daha sonra Hece Dergisi olmak üzere birçok yayında edebiyat üzerine yazılar kaleme aldığını belirten Yıldırım, "2008'de ilk kitabım yayınlandı.
Benim cari edebiyat dünyasıyla, eserlerle anlayışım çok oturmuyordu.
Benim kafamdaki roman Halit Ziya Uşaklıgil ya da Orhan Pamuk'un 'Kafamda Bir Tuhaflık' kitabı veya 'Cevdet Bey ve Oğulları' kitaplarıdır." dedi.
Ercan Yıldırım, İtibar Dergisi'nin kendisi için bir dönüm noktası olduğunun altını çizerek, dergide tanıştığı bir arkadaşının önerisiyle "1994'ten sonra okumaya başladığım Türkiye'de İslamcılık düşüncesi, çağdaş Türk düşüncesi, siyasi alan, felsefe ve sosyoloji konuları üzerine 2012'de cesaret edip yazmaya başladım." diye konuştu.
Konuşmasında gazetecilik yaptığı döneme değinen Yıldırım, şunları anlattı:
"28 Şubat darbesinin yapıldığı günlerde de gazeteciydim. Refah Partisi'nin kapatılma davasını çok sıcak bir şekilde takip ettim. Fazilet Partisi'nin kurulmasını aynı şekilde. Sonra Yurt Haber Ajansı'nda adliye muhabirliği yaptım.
Türkiye'de 25-30 tane büyük operasyon oldu. Bunları gördüm. Daha sonra askere gittim. Döndükten sonra da 1 yıl Akşam Gazetesi'nde çalıştım.
2000'de yazmaya başladıktan sonra gazetecilikle benim yapmak istediğim yazı hayatı arasında vakit çok müsait değildi. Gazetecilikten sonra öğretmenliğe geçtim."
"Başka bir hayatın var olabileceğini ortaya koymuş bir milletiz"
Ercan Yıldırım, "Zamanın Ruhuna Karşı" adlı kitabında İslam- Batı çatışmasını ele aldığını söyleyerek, şu değerlendirmelerde bulundu:
"Anadolu'da İslam Ruhu kitabımda, biz Anadolu'ya geldikten sonra 'nasıl bir dünya kurmak için geldik' ve 'nasıl kurduk'un üzerinde durdum.
Bakıyorsunuz Asya'dan Anadolu'ya gelen farklı boylar ve soylar, İslam'la beraber bir millet oluyor.
Müşterek yeni bir hayat kuruyor. Demek ki biz başka bir dünyanın var olabileceğini, Batı, Çin ve Hint medeniyetlerinin dışında, küfrün dışında başka bir hayatın var olabileceğini ortaya koymuş bir milletiz.
Dolayısıyla bu bir daha neden olmasın. Bir kuvvet olarak bu hayatımızın içinde zaten var. Dünyaya bakışımın kritik noktalarından bir tanesi de hep şudur, 'başka bir hayat mümkün.' Belki bunu İslami kesim de çok kullanıyor, 'imkansızı iste' diye.
Kendi ilkelerimizle yeni bir dünya iştiyakında olmalıyız. En son kaleme aldığım 'Dünya Sisteminin Doğası' kitabımda bunun mümkün olabilirliğini sorgulamaya çalışıyorum."
Son dönemde Muhit Dergisi'nde Türkiye merkezli düşünme üzerine yazılar yazdığına işaret eden Yıldırım, "Bir ümmet var ve bu ümmetin tekrar ayağa kalkmasıyla ilgili hep konuşuluyor malum.
Fakat dünyada hiçbir zaman romantik bir ümmet veya İslam birliği oluşumu pek mümkün olmamış. Nasıl olmuş? Bir yapı, devlet, bir kavim olarak Emeviler ya da Abbasiler iki farklı aile öne düşmüş ya da biz Türkler öne düşmüşüz, ümmeti toparlayarak bir nizam geliştirmişiz.
Bunun altyapısını geliştirmemiz gerekiyor. Birinci şartlarından bir tanesi de iktisadi model. Bir başkası da İslami gündelik hayattır." şeklinde konuştu.
Yıldırım, hayatı boyunca kendi kendine yetinebilme gayreti gösterdiğine dikkati çekerek, sözlerini şöyle sürdürdü:
"Türkiye ve Müslümanlar olarak da kendi kendimize yetinebilmemiz gerekiyor. Kendi meselelerimizi kendimizin halletmesi, kendimizin çözmesi gerekiyor.
Dolayısıyla özgürlük de aslında bu. Sen başkalarına muhtaç olmadan ne kadar var olabiliyorsan, kimliğin o kadar güçlü oluyor.
Bu açıdan 'Ülkesini Arayan Gelecek' kitabımda bunun imkanlarını araştırdım. Bu ülkede yaşayan insanlara olarak, kendi dünyamızı başkalarına muhtaç olmadan nasıl yaşayabiliriz.
Biz bu günlere travmalardan geçerek geldik. Kendi geleceğimizi kurarken bunun imkanlarını araştırmamız gerekiyor."
Kaynak: AA
dikGAZETE.com