Berlin
NSU davasındaki müdahil avukatların "hukuk devletinin iflasının abidesi" başlığıyla yayımladıkları ortak açıklamada, gerekçeli kararda NSU terör ağının boyutunun reddedildiği ve toplanan kanıtların sonuçlarının görmezden gelindiği kaydedildi.
"Hukuk devleti NSU terörünün kurbanlarını yarı yolda bıraktı." ifadesi kullanılan açıklamada, mahkeme heyetinin gerekçeli kararının da NSU'ya ilişkin gerçeklerin ortaya çıkmasına katkı sağlamadığı vurgulandı.
Açıklamada, gerekçeli kararın 3 bin 25 sayfa olduğuna dikkat çekilerek, mahkeme heyetinin, bununla gerçekleri bulma ve adaleti sağlama konusunda yetersiz kaldığını gizlemek istediği değerlendirmesi yer aldı.
Mahkeme heyetinin cinayete kurban gidenlere ve kurbanların ailelerine karşı duyarsız kaldığı belirtilen açıklamada, "Cinayete kurban gidenler (gerekçeli kararda) tek bir cümlede bile bir birey olarak ele alınmadılar. Sadece isimleri belirtildi, yaşları bile yer almadı." ifadesi kullandı.
Açıklamada, gerekçeli kararda, kurbanların ailelerinin cinayetlerin ardından ne gibi zorluklar çektiklerine de değinilmediği aktarıldı.
"İstihbaratın rolü örtbas edildi"
Kararın NSU terör örgütünün 3 kişiden oluştuğuna dayandırıldığına işaret edilen açıklamada, bu iddianın bir taraftan güvenlik birimlerini akladığı diğer taraftan bunun NSU cinayetlerinin aydınlatılmasına son verme çabasına uygun olduğu ifadesi yer aldı.
"Gerekçeli kararda güvenlik birimlerinin ve istihbaratın rolü tamamıyla örtbas edildi." değerlendirmesine yer verilen açıklamada, mahkemede günlerce dinlenen ve Halit Yozgat'ın öldürüldüğü sırada olay yerinde bulunan istihbarat elemanı Andreas Temme’nin kararda isminin bile yer almadığına dikkati çekildi.
Mağdurların NSU cinayetlerine ilişkin sorularının hala cevap bulamadığı vurgulanan açıklamada, "NSU cinayetlerinin aydınlatılması devam etmeli." ifadesi kullandı.
Açıklamada, NSU ile ilgili tüm dosyaların devlet arşivine alınması da talep edildi.
NSU'nun geçmişi
Almanya'da, 2000-2007'de 8'i Türk 10 kişiyi öldüren, iki bombalı saldırı düzenleyen ve 15 banka soygunu gerçekleştiren NSU terör örgütü üyelerinin varlığı ve cinayetlerdeki rolü, 4 Kasım 2011'de tesadüf sonucu ortaya çıkmıştı. Cinayetler uzun süre karanlıkta kalmış, Alman medyası, 2000'li yıllarda cinayetlerin arkasında mafyanın ya da ailelerin olduğunu öne süren ve "döner cinayetleri" olarak adlandırılan haberler yapmıştı.
Neo-nazi terör örgütünün uzun yıllar boyunca Alman güvenlik birimleri tarafından tespit edilememiş olması, NSU üyelerinin geçmişte bazı istihbarat muhbirleriyle ilişki kurduklarının ortaya çıkması, Almanya’da büyük tartışmalara yol açmıştı.
Almanya iç istihbarat servisi Anayasayı Koruma Teşkilatında aşırı sağcı gruplara ve kullanılan muhbirlere ilişkin bazı belgelerin 4 Kasım 2011'den birkaç gün sonra imha edilmesi de büyük kuşku yaratmıştı.
NSU üyelerinden Uwe Böhnhard ve Uwe Mundlos, 4 Kasım 2011'de bir banka soygununun ardından saklandıkları karavanda ölü bulunmuş, intihar ettikleri öne sürülmüştü. Beate Zschaepe ise NSU üyelerinin son kullandıkları hücre evini ateşe verdikten sonra polise teslim olmuştu. 2013’te görülmeye başlanan NSU terör örgütü davasında, 11 Temmuz 2018'de açıklanan kararda, baş sanık Beate Zschaepe ömür boyu hapse çarptırılmış, örgüte yardım ve yataklık yapan 4 sanık da 2,5 ila 10 yıl hapis cezası almıştı.
Almanya'nın en geniş kapsamlı davalarından NSU'da 5 sanığı 14 avukat savunmuş, 93 mağduru ise 60 avukat temsil etmişti. Toplam 438 duruşmada tamamlanan davada 765 tanık ve 56 uzman dinlenmişti.
5 yıl süren NSU davasında gerekçeli karar, 10 gün önce tamamlanıp mahkemeye sunulmuştu.
Kaynak: AA
dikGAZETE.com