İSTANBUL - Çiğdem Alyanak
28 Şubat döneminin MÜSİAD Genel Sekreteri, Albayrak Holding Genel Koordinatörü Doç. Dr. Ömer Bolat, "28 Şubat 1997 darbesiyle 21 Şubat 2001 krizi, etle tırnak gibi birbiriyle ilintilidir. 28 Şubatçılar, 2001 krizinin de ana aktörleri ve sebepleridir." dedi.
Bolat, AA muhabirine yaptığı açıklamada, 28 Şubat postmodern darbesinin hem içeride dinamiklerinin hem de yurt dışında desteklerinin olduğunu belirtti.
O dönemde, içeride "müesses nizam" denilen, siyasette, bürokraside, akademi, medya ve sermaye dünyasında kendini ülkenin hakimi gören çevrelerin, Anadolu'da yeni gelişen rakiplerle mücadele etmek zorunda kalınca "irticayla mücadele" adı altında, halkın oyuyla başaramadıkları iktidar mücadelesini, askeri yöntemlerle ve antidemokratik yöntemlerle başarma arzusu içinde olduğunu ifade eden Bolat, bu durumun, Türkiye'deki İslami değerlerin ve İslami görünürlüğün güçlenmesini istemeyen batıdaki hakim çevrelerin de işine geldiğini söyledi.
28 Şubat darbesi ile birinci olarak siyasi iktidarın düşürülmesinin hedeflendiğini anlatan Bolat, ikinci olarak sosyal açıdan İslami faaliyetler, İslami değerler, İslami görünürlüğün yok edilmek istendiğini, üçüncü olarak da ekonomik cephede dindar insanların ve dindarlaşmanın güçlenmesinin arkasında gördükleri iş adamları, sermaye çevreleri ve medya çevrelerinin yok edilmek istendiğini aktardı.
MÜSİAD'ın da bu anlamda hedef alındığını dile getiren Bolat, sözlerine şöyle devam etti:
"(Türkiye'de giderek güçlenen İslami değerler, İslami hareket, İslami görünürlüğün arkasında sermaye çevreleri var) denilerek MÜSİAD üyelerine yönelik yoğun bir baskı ve zulüm politikası uygulandı o dönemde. MÜSİAD'ın iki genel başkanı Erol Yarar ve Ali Bayramoğlu Ankara DGM'de ayrı ayrı Türk Ceza Kanunu'nun 312. Maddeleri uyarınca yargılandılar ve hapis cezaları aldılar. Sonra bu hapis cezaları ertelendi. Ama bu davalarda MÜSİAD da kapatılmak istendi. Bunun yanında üyelerimize yönelik ambargo haberleri medyada yer alarak, kamu kesiminin başta Türk Silahlı Kuvvetleri'nin MÜSİAD üyelerinden alışveriş yapmamaları propagandası yapıldı.
Biz bu haberlere karşı, Türkiye'nin muhtelif yerlerinde üyelerimize davalar açtırdık ve davalarda Genelkurmay adına mahkemelere gönderilen yazıda 'böyle bir şey yoktur' cevabı verilmek zorunda kalındı. Yine MÜSİAD üyesi birçok iş adamının kamu kurumlarından iş alamamaları, kazandıkları ihalelerin iptal edilmesi, özelleştirme ihalelerinden dışlanmaları, kamu bankalarından finansman kullanamamaları, kamu bankalarından teminat mektubu alamamaları, özel bankalara MÜSİAD üyelerine finansman kullanılmaması ya da teminat mektubu verilmemesi için baskılar yapılması... Yine üyelerimize yönelik özellikle vergi, sigorta ağır ceza uygulamaları, sıkıştırmalar, baskınlar..."
"28 Şubat darbesinin üç amacı vardı"Bolat, 18 yıldır görev yaptığı Albayrak Holding'in Yeni Şafak Gazetesi'ni çıkaran grup olduğunu hatırlatarak, holdingin yönetim kurulu üyelerinin ağır baskılara maruz kaldığını, cezaevine girenlerin olduğunu söyledi.
Ağır vergi cezaları, sigorta cezalarıyla karşılaştıklarını, yaygın bir soruşturma, dışlama, ötekileştirme, cezalandırma ve engizisyon uygulamalarının yapıldığını anlatan Bolat, sözlerini şöyle sürdürdü:
"28 Şubat darbesinin üç amacı vardı. Birinci amacı o anda iktidara ulaşmak, bir koalisyon hükümetiyle de olsa iktidara ulaşmayı başarmış olan Refah Partisi'ni alaşağı etmek, hükümetten düşürmekti. İkinci amacı; Türkiye'de giderek artan halkımızdaki dini eğilimlerin, dini yönelişlerin, dini faaliyetlerin, İslami değerlerin yükselişinin kökünü kazımayı hedefliyorlardı. Onların gözünde neydi semboller? İmam hatiplerdi, Kuran kurslarıydı, camilerdi, başörtülü öğrencilerdi, gümüş yüzük takan sakallı, sarıklı, cübbeli insanlardı. Bütün bu gördükleri işaretlerin yok edilmesi hedeflenmişti."
Üçüncü amacın ise ekonomiyle alakalı olduğunu belirten Bolat, "Müesses nizam denilen yıllarca, Cumhuriyetin kuruluşundan itibaren, kendilerini ülkenin sahibi gören, ülkenin ağası gören kesimlerin yeni rakipler istememesi, pazarı paylaşmak istememeleri, 'laiklik elden gidiyor' vaveylasıyla bir darbe yapma ve bu darbe yoluyla rakiplerini bertaraf etme çabasıydı." dedi.
"28 Şubatçılar, 2001 krizinin de ana aktörleri ve sebepleridir"Halkın oylarıyla iktidara gelemeyenlerin darbelere bel bağladığını, darbelerle iktidara gelen siyasilerin de bu tuzağa düştüğünü anlatan Bolat, şu değerlendirmede bulundu:
"Bürokratlardan, medyadan ve akademisyenlerden, ticari hayattan bunu yapanlar olmuştur. Birçok emekli general, 28 Şubat darbesinden faydalanan iş adamlarının ve bankaların, yönetim kurulu üyeliklerini, danışmanlıklarını yapmışlardır. 28 Şubat darbesinde ana tetikçiliği oynayan medya kesimi, banka sahibi olmuştur. Bankaların içini hortumlamışlardır. 21 Şubat 2001'e, Türkiye Cumhuriyeti tarihinin en büyük krizine giden süreçten, hortumlamak suretiyle faydalanmışlardır. Yani 28 Şubat 1997 darbesiyle 21 Şubat 2001 krizi etle tırnak gibi birbiriyle ilintilidir. 28 Şubatçılar, 2001 krizinin de ana aktörleri ve sebepleridir."
İktidara gelen AK Parti Hükümeti'ne MÜSİAD olarak bir tavsiyede bulunduklarını, bu tavsiyeyi de kendisinin hazırladığını belirten Bolat, "AK Parti Hükümeti'nin görevi '3Y' ile mücadele olmalı. Neydi bu üç Y? Yolsuzluklar, yasaklar ve yoksullukla mücadele. Çünkü 28 Şubat darbesinin AK Parti Hükümeti'ne giden aradaki beş buçuk yıllık süreci, üç temel öğesi oluşmuştu." diye konuştu.
"O dönem ekonomik açıdan talan dönemi oldu"Türkiye ekonomisinin 1999 krizinde yüzde 6,1 küçüldüğünü hatırlatan Bolat, "21 Şubat 2001 krizinde Türkiye ekonomisi Cumhuriyet tarihinin en yüksek oranı olan yüzde 9,5 küçülme ile karşılaştı." dedi.
28 Şubat darbesine destek veren kamu ve özel sektör kesimlerinin, medyanın ve bankaların adeta bir talan, soygun dönemi yaşadığını ifade eden Bolat, şunları kaydetti:
"Kendilerince şunu gördüler; 'Biz Refah Yolu hükümetini düşürdük. Türkiye'deki İslamcı bir iktidarı devirdik. Ganimetten pay almamız lazım' görüşünden hareketle banka sahibi olan bu medyacılar ve özel sektörler, yirmi iki özel bankayı hortumlayarak içini, kendi şirketlerine alarak tam 31,5 milyar dolar zararı TMSF'nin, hazinenin, milletin üzerine bıraktılar. 4 kamu bankasının görev zararı da 21 milyar dolardı. Sonuçta toplamda 53,5 milyar dolar para, 2001 yılının hesabıyla TMSF'nin hazinenin, milletin sırtına yüklendi ve biz bugüne kadar 53,5 milyar doların sadece faizleri olarak 750 milyar TL her yıl devlet bütçesinden iç borç faizi olarak ödemeye devam ediyoruz. Diğer taraftan 1993 yılında Türkiye'nin kişi başına milli geliri 3 bin 200 dolardı.
2001 yılında Türkiye'deki kişi başına düşen milli gelir, 2 bin 180 dolara düştü. 10 yıl kaybettik bir de yüzde 50 fakirleştik. Diğer taraftan devletin bütçe açıkları öylesine arttı ki 2001 senesinden devletin bütçe açığının milli gelire oranı yüzde 17'ye ulaştı. Her 100 Türk Lirası verginin 86 lirası sadece faiz ödemesine gidiyordu. Devletin borçlarının milli gelire oranı yüzde 91'e çıkmıştı. Bugün bu rakamlar inanılmaz ölçüde iyileştirildi. O dönem ekonomik açıdan talan dönemi oldu."
Bolat, Türkiye Büyük Millet Meclisi Darbeleri ve Muhtıraları Araştırma Komisyonu'nun Aralık 2012'de yayınladığı rapora göre; 28 Şubat darbesinin Türkiye ekonomisine maliyetinin 267 milyar dolar olarak açıklandığını ifade etti.
"İnsanlar bıyık bırakmaya bile çekinir hale geldi"28 Şubat darbesiyle Türkiye'de tam bir askeri ve sivil vesayet döneminin ortaya çıktığını anlatan Bolat, o döneme ilişkin şunları aktardı:
"Sivil siyasetin neredeyse konuşması dahi yasaktı. Bir parti başörtüsü kelimesini ağzına aldığında kapatma davası açılabiliyordu. Başörtülü vatandaşlarımız evlerine hapsedilmişti. Kamuda, kamusal alan diye bir kavram icat edildi. Başörtülü insanlarımızın ya da dindar insanların, kamu hizmeti alması dahi yasaklandı. Camilerde ibadetler kısıtlandı. İmamlar müezzinler vaaz veremiyorlardı. Hutbe okuyamıyorlardı. Bunlar merkezi sisteme bağlandı her şehirde.
Bunun yanında Kur'an kurslarına gitmek isteyenlere 15 yaş sınırı getirildi. İş adamlarına, ağır baskılar, vergi cezaları, sigorta cezaları uygulandı. İnsanları, sakal bırakıyorsa 'yobaz', 'gerici', 'mürteci' sıfatlarıyla damgalandılar. İnsanlar bıyık bırakmaya bile çekinir hale geldi. Çarşamba'da polis sarıklı, cübbeli insanların avına çıkmıştı. Gümüş yüzük takanlar 'sen gericisin', 'sen dincisin' diye yaftalanıyordu. Başörtüsüyle üniversiteye gitmek yasaklanmıştı. Bırakın normal liseleri, üniversitelere, imam hatip liselerine, ilahiyat fakültelerine bile kız öğrenciler başörtüleriyle giremediler."
"FETÖ, o zamanki 28 Şubat idaresine yağcılık çekiyordu"28 Şubat sürecinde FETÖ'nün sanki dini ve eğitim faaliyetleri yapan bir grup gibi görüldüğünü aktaran Bolat, "FETÖ, o zamanki 28 Şubat idaresine, hükümetlerine yağcılık çekiyor, onlara yanaşıyordu. Bir kısım insanlar yine de konduramıyorlardı. Onların kendi vesayet rejimini kurmak istediklerini, devleti ele geçirerek bir darbe yapma şeklindeki planlarını ya da hesaplarını düşünemiyorlardı. Bunu düşünen pek az insan vardı o dönemde." diye konuştu.
Bolat, 3 Kasım 2002 seçimlerinden sonra AK Parti iktidara gelince, FETÖ'nün keskin bir viraj aldığını anlatarak, "U dönüşü yaptılar. Bu bir fırsatçı davranış gibi görülüyordu. Ama şimdi geriye dönüp baktığımızda bu grubun emniyet yetkilerinin, 28 Şubat sürecinde Aczimendi Lideri Müslüm Gündüz-Fadime Şahin operasyonunda aktif rol aldıkları ortaya çıkarıldı. Özellikle FETÖ'nün hükümetin istifa etmesi için postmodern darbeye en çok destek veren Doğan Medya Grubuna çıkıp demeç vermesi gazetelerine, televizyonlarına ve hükümetin düşüşünü hızlandıran bir ivme kazandırması hakikaten 28 Şubat sürecinde ihanet ortaklığında yer aldıklarını gösteriyor." değerlendirmesinde bulundu.
Türkiye Odalar ve Borsalar Birliği, Türkiye İşveren Sendikaları Konfederasyonu, Türkiye Esnaf ve Sanatkarlar Konfederasyonu, DİSK, ve Türk-iş Sendikası'nın o zamanki yönetimlerinin, Anayasa'yı ihlal suçu olacak şekilde, halkın oyuyla iktidara gelmiş bir hükümeti devirmek için yoğun bir sivil toplum çalışması yaptığını belirten Bolat, "Yine o laikçi medya ile laikçi bürokrasi, yargı ve askeri kesimle iş birliği yaparak Refah-Yol Hükümeti'nin düşüşünü hızlandıran çalışmalar yapıldı. Bugün 28 Şubat'ın darbecileri yargılanıyor. Ama görülüyor ki askeri aktörler yargılanıyor. Halbuki 28 Şubat sürecine en güçlü desteği verip, psikolojik harekat ortamını hazırlayan medya aktörleri vardı. Sermaye kesiminin aktörleri vardı. STK kesiminin aktörleri vardı. Bunların da hesap vermeleri gerekir." diye konuştu.